11 Aralık 2024 Çarşamba

KIRGIZİSTAN / KAZAKİSTAN GEZİ REHBERİ (ÖN HAZIRLIK )

Aralık 11, 2024 0 Comments

KIRGIZİSTAN


NÜFUS = 7 MİLYON

BASKENT = BİŞKEK

CUMHURBAŞKANI = SADIR CAPAROV 

PARA BİRİMİ = KIRGIZ SOMU


TARİHİ ;

Kırgız boyu 40 ağız demek oğuz demek 9 ağız demek.Kırgızlar 40 boyun birleşmesinden oluşur.Kırgız bayrağında da 40 tane ışık görürüz bunları birleştirende ortadaki tündüktür.Bir kırgız çocuğu yurtta uyandığına ilk gördüğü şey bayrağın ortasındaki işarettir.

Kırgızlar, Göktürk devrinde Kögmen (Sayan) Dağları'nın kuzeyinde yaşamışlardır. En büyük genişlemesine MS 840'ta Uygur Kağanlığı'nı yendikten sonra ulaşmışlardır. 10. yüzyılda Çin saldırıları üzerine daha batıya, bugünkü Kırgızistan topraklarına doğru çekilen Kırgızlar, Karahanlılar zamanında Müslüman olmuşlardır.

Tüm dağınık kabileleri tek bir ulusta birleştiren bir savaşçıyı içeren Manas Destanı sözlü gelenekle yazılmaya başlanmış.(UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listeleri'ne girmiştir. )

13. yüzyılda Moğolların hâkimiyeti altına girmiş ve Çağatay Hanedanı’nın bir parçası olmuştur. Issık Gölü, tüccarlar ve Uzak Doğu'dan Avrupa'ya giden diğer gezginler için bir kara yolu olan İpek Yolu üzerinde bir mola yeriydi. Bu sebeple Kırgız kabileleri 17. yüzyılda Moğollar, 18. yüzyılın ortalarında Mançurya Qing Hanedanı ve 19. yüzyılın başlarında Hokand Hanlığı tarafından istila edildi. 1842'de Kırgız kabileleri Hokand'dan ayrıldılar ve Ormon Han liderliğindeki Kara-Kırgız Hanlığı devleti altında birleştiler.  

19. yüzyıl ortalarında başlayan Rus istilalarının ardından 1876 yılında bugünkü Kırgızistan toprakları tamamen Rus hâkimiyetine girmiş ve halkın Ruslara karşı kalkıştığı isyan hareketleri kanlı şekilde bastırılmıştır. Sovyetler Birliği’nin kurulmasının ardından 1924’te Kara-Kırgız Özerk Bölgesi olarak isimlendirilen Kırgızistan, 1936’da Kırgızistan Sovyet Cumhuriyet Birliği olarak birliğin bir parçası hâline getirilmiştir. Sovyetlerin dağılmasına kadar bu statüsünü sürdüren Kırgızistan, 1991’de birliğin diğer üyeleri gibi bağımsızlığını ilan etmiştir.Kırgızistan bugün itibarıyla Bağımsızlık Gününü her yıl 1991'deki bağımsızlığının ilanının yıldönümü olan 31 Ağustos'ta kutluyor. 

1916 Ürkün Katliamı ; Rusya Kırgızisyanda verimli toprakları rus halkına vermiş,köylere rus isimler koydurtmuş,hatta rus köy ağalarını silah yardımında bulunmuştu.Birde üstüne tam tarım yapılacak zaman olan yaz mevsiminde halkı zorla savaşa sokmaya çalıştılar .Resmen isyan etsinler diye uğraşılmış ki biz ülkelerinde katliam yapalım ve küçük Rusya olarak devam etsin olay.Tamda istedikleri gibi isyan başlamış ve Rus askerleri öyle acımasız katliamlar yapmışlar ki halk göçe zorlanmış binlerce insanın öldüğü düşünülüyor ki o zamanın Bişkek nüfusunun yarısı Issık kasabasının yüzde 70 ölmüştü.

Birinci Dünya Savaşı’na, Japonlar ile geçirdiği savaştan ağır bir mağlubiyet ile giren Rusya başta ekonomik ve askerî olmak üzere birçok alanda büyük zorluklar yaşamaktaydı. Bu sorunları halktan alınan vergiler ile kapatmaya çalışan Çarlık yönetimi başta askere alınmayan onun yerine vergi yükümlülüğü olan Türkistan halkından savaş devam ederken geri hizmette çalıştırılmak üzere asker toplanması için ferman çıkarmıştır. Tarihsel süreçte bu bölgede yaşayan halkın elinden alınan verimli toprakların Rus göçmenlere verilmesiyle başlayan huzursuz ortam bu olaylar zinciri ile kitlesel bir kalkışmaya dönüşmüştür. Bu kalkışmayı bastırmaya çalışan Çarlık yönetimi 200 binden fazla Kırgız’ın ölümüne neden olmuştur.İsyanı bastırmada kullanılan şiddet doğrultusunda ve yaşanan büyük göç esnasında bazı araştırmalara göre 300 bin Kırgız hayatını kaybetmiştir Bu olay halk arasında “Ürkün” adıyla anılmaktadır. Ürkün ise eski dilde “korkmak, ürkmek, kaçmak” anlamına gelmektedir. Savaşın en şiddetli yıllarında Türkistan’da ortaya çıkan bu ayaklanma Rusya’nın savaştaki gücünü daha da azaltmış ve 1917 yılında gerçekleşen devrim sonrasında savaştan çekilmesinde etkili olmuştur. Söz konusu ayaklanmaya bölgedeki tüm Türk ve Müslüman unsurlar katılım gösterdiğinden bu olay Türkistan halkları arasında millî birlik ve beraberlik düşüncesini de canlı tutmuştur. 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Kırgızlar için günümüzde de millî kimlik inşasında Ürkün Olayı önemli yer tutmaktadır.

1937-1938 yıllarında ise 137 Kırgız aydın kesimi bir tuğla fabrikasında Ruslar tarafından kurşunlanarak ölümüne sebep veriliyor.Sonra yakılarak fabrikanın altına gömülüyorlar.O dönemde bu fabrika da çalışan güvenlik görevlisi korkudan hiçbir şey anlatamazken ölüm döşeğinde sadece torununa anlatıyor.Torunu da bağımsızlığa kadar bu olayı saklıyor daha sonra hükümet heyetiyle bu konuyu paylaştıktan sonra yapılan araştırmalarda tuğla fabrikasının altında 137 aydının kemikleri bulunuyor.

Denize herhangi bir ülkeden daha uzaktır ve tüm nehirleri denize ulaşmayan kapalı havzalara akar. Tanrı Dağları dağlık bölgesi ülkenin %80'inden fazlasını kaplar, geri kalanı vadiler ve havzalardan oluşur.

Kırgızların dünyaca meşhur edebiyatçıları Cengiz Aytmatov'dur.

Manas Destanı ve onu anlatan Manasçılar

Kopuz adlı üç telli çalgı

Tush Keyiz denen duvar halıları

Keçeleme yöntemiyle üretilen Şırdak ve Ala kiyiz kilimleri.

Kız Kovalamaca adeti

Doğancılık adeti


GEZİ PLANI ; 

*Kırgızistan’ın özellikle de Özgen pirinci meşhur. Yolunuz Özgen bölgesinden geçerse mutlaka Özgen pirinci alın. Fiyatları da oldukça uygun.

*https://cbtkyrgyzstan.com/ 

*ATIN KİM ADIN NE 

* Beyaz toplar KURUT

* 380 numaralı dolmuş havalanından şehir merkezine götürüyor

* Dımlama,Beşparmak, Kuurdak , Jarovnia , çakçak tatlısı , kımız , ayran dene

* Bal ve et alınabilir

* Maksym shoro Kırgızistan milli içeceği. Ekşili ayran gibi 

BİŞKEK 

OŞ PAZARI 
                                           ↓20 DK TAKSİ

ALA TOO MEYDANI 
TOO dağ demek Ala Dağlar meydanı demek.30 yıllık ülke olmasına rağmen 3 kere devrim görmüş bir ülke.2005,2010 ve 2020 de hükümet değişmiş 2010 ise kanlı eylemlere dönüşmüştür.Bu istikrarsız siyaset dışa bağımlılığı artırmış Çin'e borçlanmış ve Rus ve Abd askeri üslerinin de bulunduğu yoksul bir ülke konumuna gelmiş.
Meydandaki siyah- beyaz heykel de bu olaylarda ölen insanlar anısına yapılmış. Siyah olan otoriter olan hükümeti beyaz olan ise yeni hükümeti ortadaki insanlar ise bu direnişi simgeliyor.İlerdeki çitlerin üzerinde ise 2010 yılında devrimde ölenlerin isimleri yazılıyor.Arkadaki parlemonta binasına 2010 yılında tanklarla saldırılmış bombalar atılmış.2020 yılında binanın içinde yangınlar çıkartılmış.
MANAS STATUE 
Dağınık kırgız halkını topladım burayı yurt kıldım sözü yazar.''MANAS''

Manas Destanı ;

Kırgızların millî destanıdır. Mani dinini yaşayan Karahitaylar ile Müslüman Karahanlılar arasındaki mücadelede Kırgızların durumunu ve Manas adlı kişinin başından geçenleri anlatan destandır. Destan üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar; Manas, oğlu Semetey ve torunu Seytek ile ilgili bölümlerdir.

Manas Han'ın babası Yakup Han'dır. Annesinin adı Çığrıcı'dır. Yakup Han ile Çığrıcı Hanım evlendikten on dört sene sonra Manas doğmuştur. Doğumu üzerine civardan gelen elçiler, onun bir kahraman olacağını hemen anlamışlardır. On yaşına gelince tam bir kahraman olur. Düşmanlarının üzerine saldırarak perişan eder. Atlarına at erişemez, zırhına ok işlemez. Yakup Han, oğlunun atılganlıklarını, kahramanlıklarını görünce, onu korumak, onunla arkadaşlık etmek üzere, Bakay adında bir kişiyi onun yanına koymuştur. Manas, Nogay boyundan gelmektedir. Kalmuk baskınlarına karşı Kırgız halkının birliğini, bütünlüğünü korur ve bir kahramanlık ve özgürlük sembolü haline gelir.

Manas destanı eski Türk millî özellikleri itibariyle çok renkli, Kırgızca’nın kendine has deyişleriyle yoğrulmuş orijinal bir destandır. Kırgız Türkleri’nin bugün de yaşattıkları folkloruna, gelenek ve göreneklerine, inançlarına, törelerine, bozkır hayatına, etnografyasına ait deyimler (giyim kuşam, çadır hayatı, hayvancılık, deve ve at koşumları, kap kacak, yiyecek ve içecek gibi mutfak kültürü vb.), atasözleri gibi halk edebiyatı ürünlerinin yanında Türk dili tarihi için çok değerli olan malzemeleri de içinde yaşatmaktadır. Kişi, kavim, boy, soy, oymak, cemaat adlarıyla çeşitli hayvan adlarını taşıması bakımından da bir ad bilimi (onomastik) hazinesidir.

Destanın derlenen en hacimli şekli Sayakbay Karalayev’in “Manas-Semetey-Seytek” üçlemesi olup 500.500 dizedir. Destanın çeşitli Manasçılardan derlenen 60’tan fazla anlatımının toplam dize sayısının 1.500.000 olduğu kaydedilmektedir.

''Yurt koruyan er ölmez

Er doğuran il ölmez."


DEVLET TARİH MÜZESİ (pazartesi KAPALI )
CENGİZ AYTMATOV HEYKELİ 
                                           ↓
NARİN RESTAURANT 
APAMDYN KATTAMASY 
TSUM AVM 
KURMANCAN DATKA ;


Türkistan'ın tarihinde efsanevi bir siyasi kadın lider olarak anılan Kurmancan Datka, Kırgız tarihinde "Datka (General)" unvanı ile şereflendirilen tek kadındır. Milletinin özgürlüğü ve bütünlüğü için çocuklarını feda etmeyi bile göze alan Kırgızların kadın kahramanı Kurmancan Datka, Rus işgaline karşı ömrünün sonun kadar mücadele vermiştir.

Kurmancan Datka, 1811 yılında Oş şehri yakınlarındaki Madı köyünde Bargı kabilesinden Mamıtbay’ın kızı olarak doğdu. 17 yaşındayken hiç görmediği Kul Seyit ile evlendi. Bir yıl sonra kocasını terk ederek babasının evine döndü.1832 yılında  Altay Kırgızlarının lideri olan Alımbek Datka ile evlendi.

Kurmancan, eşi Alımbek'in ölümüne kadar her konuda akıl hocası, arkadaşı, sırdaşı olmuştu. "Datka" ünvanını almadan önce de at üstünde askerlerin başındaydı ve yanında da çoğunlukla oğullarından biri veya birkaçı vardı. Hatta kocası Hokand'a gittiği zamanlarda bile onun yokluğunu hissettirmemiş; milletinin güvendiği, akıl danıştığı bir kadın, askerlerin başında da bir komutan olmuş; çocuklarının ruhunu ve kalbini ise "hür ve bağımsız Kırgızistan" ruhuyla doldurmuştur. Kurmancan, Türkler içinde "datka" ünvanı verilen ilk kadındır. "Datka", Hokand ve Buhara hanlıklan zamanında yönetimin en üst kademesini ifade etmekteydi. Kelime anlamı "gerçek bağlılık" demek olan bu ünvanın bulunduğu vilayetin idare amiri (yani valisi), siyasi ve dini lideri, hatta toplumda çıkan bütün problemlerin çözücüsü, temyiz ve şikayet dilekçelerine bakan hukuk görevlisi, vilayetle ilgili kararları gözden geçiren, askerlerin komutanı kısacası emrindeki bölgenin tek yetkilisi demekti.  Alımbek Datka suikasta kurban giderek vefat ettikten sonra geleneğe göre yerine erkek kardeşlerinden birinin veya büyük oğlu Abduldabek’in geçmesi gerekmekteydi. Ancak Alay bölgesinin halkı yönetimi Kurmancan’a verdi. Çünkü Alımbek’in sağlığında dahi (onun savaşta veya kendi işleriyle meşgul olduğu ve uzak bölgelerde bulunduğu zaman) Kurmancan bu bölgedeki halkın işlerini yoluna koymuş ve aksatmadan yürütmüştü. O bu vazifeye cömertliğiyle, fedakârlığıyla ve üstün zekasıyla ulaşmış, arkasına halkın desteğini alarak gelmişti.

Kurmancan Datka başta olmak üzere onun oğulları Rusya’nın sömürgecilik faaliyetlerine karşı yek vücut olarak karşı durmuşlardı. Bu dağlık bölgelerde oğullarından Abdullabek liderliğindeki halk Ruslara karşı bir yıl savaşmıştı.

O, Rus ordusunun başında duran M.D. Skobelev’e karşı hiç boyun eğmedi. Hatta en küçük ve çok sevdiği oğlu Kamçıbek, Ruslar tarafından yakalanıp asıldığında bile düşmanlara karşı dimdik durması onun kahraman bir kadın olduğunu göstermiştir. Ruslar Türkistan’da ilk kez bu denli sert ve uzun soluklu bir direnişle yüzyüze kalmıştı. Bu tarz bir mukavemetle karşılaşmanın verdiği şaşkınlık bir Rus generalin ağzından dökülen şu sözlerde açık bir şekilde kendisini hissettirmektedir: “Biz bu denli dayanıklı askerlerle ilk defa yüzleşiyoruz. Kendini müdafaa eden halkla savaşmanın yerli hanlarla savaşmaktan zor ve yorucu olduğunu artık öğrendik. Kısaca Kurmancan Datka, büyük Rus birlikleriyle savaşa girip halkını kırdırmak yerine, işgal güçlerinin komutanıyla uzlaşıp, barış içinde yaşama yolunu seçti. General Skobelev ile bir anlaşma yaparak halkını güvence altına aldı. 1907 yılında ölünceye kadar, tam 30 yıl Alay halkının başında kaldı.

2-3-4.GÜN KEL SUU TURU 

3514 m yükseklikte bir göl . Kettik.kg 

5-6-7 GÜN KARAKOL  

TREN ; 16 Haziran - 30 Temmuz tarihleri ​​arasında cuma, cumartesi ve pazar günleri düzenlenmektedir.

Yoğun sezon olan 31 Temmuz-31 Ağustos tarihleri ​​arasında ise tren her gün sefer yapıyor.

608 numaralı tren “Bişkek I – Balıkçı” “Bişkek I”den sabah 06:25’te hareket ediyor ve Balıkçı’ya sabah 11:20’de varıyor

DOLMUŞ ;Bişkek'ten Karakol'a gitmenin en rahat yolu marşrutka kullanmaktır.

Marşrutkalar Bişkek'teki Batı Otobüs Terminali'nden kalkıyor 6-7 saat sürüyor.

OTOBÜS ; GoBus şirketinin konforlu, klimalı otobüsleri . GOBUS mobil uygulamasından bilet satın alın .

Saat 10:00'da 1 günlük otobüs var, ücreti 450 KGS / 5.2$.

KARAKOL - ALTYN-ARASHAN yürüyüş rotası 

DUNGAN CAMİ

Kırgızistan'ın kuzeydoğusundaki Issık Göl bölgesinin en büyük şehri Karakol'da 20. yüzyılın başında inşa edilen ülkenin "çivisiz" tek camisi, bir asırdır dimdik ayakta durmaya devam ediyor.Karakol şehrinde klasik Çin mimarisiyle inşa edilen ve "Dungan mescidi" olarak da anılıyor.Çin'in orta kesiminden Orta Asya topraklarına 140 yıl önce göç eden Müslüman topluluğuna "doğudan gelen" anlamına gelen Dungan adı verilmiş.

İbrağim Hacı Camisi, Çin'de 19. yüzyılın sonlarında yapılan zulümlere dayanamayarak göç etmek zorunda kalan Dungan halkının önderleri tarafından davet edilen Çin asıllı mimar Zhou-Su tarafından 3 yılda 1910'da inşa edildi. Rus Çarlığı yönetiminin inşasına izin verdiği 120 kişilik caminin yapımında bölgede yetişen ladin, karaağaç ve kavak ağaçları kullanıldı.

Dini inançların yasak olduğu Sovyetler Birliği döneminde İbrağim Hacı Camisi'nin, 25 yıl boyunca tahıl ambarı olarak, bölgedeki kilisenin de spor okulu olarak kullanılmış.Cami içerisinde, geleneksel Çin mitolojisinde yer alan ejderha, Anka kuşu ve aslan figürleri dikkat çekiyor.

ASHLYAN-FU ALLEY RESTAURANT

DASTORKON RESTAURANT

8.GÜN ÇOLPAN ATA 

Issık Gölü ; Güney Amerika'daki Titicaca gölünden sonra dünyanın ikinci en büyük dağ gölüdür.

Karla kaplı dağlarla çevrelenmiş olmasına rağmen, gölün suları hiçbir zaman donmaz; bundan dolayı gölün adı "ısı veya sıcak, ılık göl" anlamına gelen Kırgızcada "Isık Köl"dür.

RUKH ORDO

Kompleksin adı Kırgızcada "Ruhların Merkezi" anlamına gelir. Müzede ünlü manasçı Sayakbay Karalaev Cengiz Aytmatov ve Mustafa Kemal Atatürk anıtları bulunmaktadır. Kültür kompleksi Cengiz Aytmatov Ev Müzesi, Fotoğraf Galerisi, Kırgız Sanat ve Kültür Salonu, Sayakbay Karalaev'in Çardağı , Bilgi Hazinesi ve İslam , Yahudilik , Katoliklik , Ortodoksluk ve Budizm olmak üzere farklı dinleri temsil eden beş şapel dahil olmak üzere 10 mini müzeden oluşmaktadır .

PETROGLİPHS MUSEUM

Bu petrogliflerin bazıları Tunç Çağı'nın sonuna (yaklaşık MÖ 1500) kadar uzanıyor, ancak çoğu Saka kabileleri tarafından oyulmuş (MÖ 8. yüzyıldan MS 1. yüzyıla kadar). Bu, Kırgız halkının bölgeye gelmesinden önceydi. Sakalar için, günümüzde müzeye dönüştürülmüş olan bu bölge kutsal sayılıyordu. Şaman rahipleri, güneş tanrısı onuruna kurbanlar ve diğer ritüeller uyguluyorlardı. Şu anda Issyk Kul Gölü'nün sularıyla kaplı olan kolonilerde yaşıyorlardı.

En son petroglifler Türk dönemine (5.-10. yüzyıllar arasına) tarihlenmektedir.

Taş yazıt sanatı, hayvan ve insan resimlerinin kısıtlandığı İslam'ın Orta Asya'ya yayılmasıyla yavaş yavaş ortadan kalktı. Ancak bu petrogliflerde kullanılan formların çoğu hala bizimle - hayvanların farklı kısımlarını (boynuzlar, kanatlar, pençeler) gösteren desenlerin temelini oluşturuyorlar ve şirdaklarda (Kırgız keçe halıları) ve diğer geleneksel sanat ve el sanatlarında kullanılıyorlar.

Bazalt bloklar üzerine yapılan kompozisyonlarda avcılık sahneleri, vahşi hayvanların evcilleştirilmesi, ritüel dansları, savaş arabalarındaki tanrılar ve şeytani insansı yaratıklar tasvir ediliyor.

https://www.arcgis.com/apps/Shortlist/index.html?appid=626f89b15bb14ef09e92649738ab546f


Yaban keçisi zaman zaman Yeryüzü Tanrısı'nın simgesi olarak görülmüş ve bunun sonucunda yas törenlerinde, ataların ruhlarının onurlandırılmasında ve kötü ruhlardan korunma amacıyla kurban edilmiştir. Yaban keçisi aynı zamanda "sıgun" kelimesiyle ifade edilen 12 hayvanlı Türk takviminin işaretlerinden biridir. Ölümsüzlüğün sembolü olarak kabul edilir .Aynı zamanda avcılık kültürüyle de ilişkilidirler.Keçi motifleri genel olarak tüm göçebe kavimlerin sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu figür, Orta Asya Türk toplulukları arasında kutsallığını korumuştur. Benzer şekilde Türk tarihinde de Akkeçililer, Kızılkeçililer, Sarıkeçililer ve Tekeoğulları gibi birçok Türk boyu geçmişte "keçi" kelimesiyle isim, lakap ve unvanlar almıştır. Çolpon-Ata kaya resmindeki keçi figürlerinin çoğunluğu benzer üslupta çizilmesine rağmen hem sabit hem de hareketli olarak tasvir edilmiştir. Bazı resimlerde keçi boynuzları aşırı büyütülerek vurgulanmıştır. Arkaya doğru uzatıldılar veya yukarı doğru döndürüldüler. Bazı tasvirlerde boynuzlar daha ayrıntılı olarak işlenmiştir; perspektife bağlı olarak tek veya çift çizildiler. Bazıları oldukça uzun, kısa veya olağandışı oranlarda çizilmişti. Yaban keçilerinin vücut kısımları büyük ve gerçekçi olmak üzere farklı biçimlerde şekillendirilmiştir.

Çolpon-Ata Açık Hava Müzesi'nde defalarca resmedilen bir diğer hayvan tasviri de geyiklerdir. Türk toplumlarında sıklıkla kullanılan geyik tasvirleri çoğunlukla av sahneleri arasındadır.Geyikler Kırgızistan tarihinde ölümsüzlüğün, saflığın, ruhsal rehberliğin yenilenmesinin ve dönüşümün vücut bulmuş halidir.Kaya sanatında önemli bir sembol de geyik boynuzları üzerine çizilen hayat ağacıdır. Seçilmişliğin ilahi işareti ve dala benzeyen boynuzlarıyla hayat ağacının tecellisi olarak kabul edilir.Ağaç geyiklerin üzerinde yetişerek kökenleri ve yaşamı birleştirir.Çolpon-Ata Açık Hava Müzesi'ndeki geyik tasvirleri yaban keçisi çizimlerine benzer bir tarzda tasvir edilmiştir. Her ne kadar kutsal kabul edilse de geyik avlamak ve kurban etmek serbestti. Öte yandan beyaz geyik görmek o toplulukta mutluluk, huzur ve şansın yeşereceği anlamına geliyordu. Budistlerde İnanışta geyik fedakarlığı ve Buda'yı simgelemektedir, Çin geleneğinde ise zenginliğin ve uzun yaşamın tezahürüdür. . 

Boğa Tasvirleri Çolpon Ata koruma alanındaki en eski kaya Geç Tunç Çağı sonuna (MÖ yaklaşık XII. yüzyıl) tarihlenen bir boğa tasviri.Boğa çeşitli inançlarda sıklıkla kullanılan güç ve ilahi ifade aracıydı.Boğa figürü koruyucu bir güce sahip olduğu inancı nedeniyle mimaride süs eşyası olarak işlenmiştir. Eski Türk grupları, figürün gücü temsil ettiğine ve dolayısıyla hükümdarlığa işaret ettiğine inanıyorlardı. Çolpon-Ata rezervindeki boğa figürü, gerçekçi bir figürü ifade eden, bir metreden daha uzun, kendine özgü bir çizime sahiptir: boğanın boynuyla sırtının birleştiği yerde bir kamburu olan dik, hacimli bir gövde (Şek. 7). Aynı zamanda evcilleştirilmiş ineklerin atası olarak kabul edilir.

Çolpon-Ata kaya sanatındaki deve tasvirleri genellikle yük taşıyor veya serbest durumda. Bu sahnelerin Büyük İpek Yolu'nun canlı dönemlerini yansıttığı öne sürülüyor. Ancak deve tasvirlerine her bölgede rastlanmamaktadır.

İnsan Tasvirleri İnsanlar da kendi görüntülerini kayalara dönüştürmüş ve figürleri her zaman hareketli olarak çizilmiştir. Bu tasvirler, büyük olasılıkla her zaman bir erkeği, bazen de av aletleriyle birlikte tasvir etmektedir

Av Sahneleri Türk devletlerinin geleneklerinden biri olan avcılık, ilk Türk topluluklarında önemli bir faaliyet olarak kabul edilmiştir. Bu çağda avcılığın temel amaçları yiyecek ve kürk temini, savaşın sürdürülmesi, tehlikeli hayvanlardan korunma ve gelir sağlamaktı. Asya'da kayalara oyulmuş av sahneleri Türk av kültürünün bir başka yansımasıdır. Bu sahneler, avlanma ve avlanmanın geçimlerini bu faaliyetle sağlayan topluluklar için taşıdığı önemden dolayı Orta Asya kaya sanatında defalarca resmedilmiştir. Antik çağlardan beri avlanma tasvirlerinin, avlanma başarısını artırmak için bir tür büyü olarak çizildiği ileri sürülmektedir. Bu bağlamda bazen geyik gibi kutsal av hayvanları da yeraltı dünyasına geçişle ilişkilendirilmiştir. Av sahnelerinde en çok tasvir edilen hayvanlar geyik ve yaban keçisi olmuş, neredeyse her zaman avcıdan daha büyük çizilerek onların kutsallığı ve önemi vurgulanmıştır. Çolpon-Ata kaya sanatı oldukça çarpıcı av sahneleri sunuyor. Alanın merkezine yakın bir yerde, avlanan insan figürlerinin yanında yaban keçileri ve diğer hayvanlar da tasvir ediliyor.

179 numaralı petroglif, halk arasında "ritüel taş" olarak adlandırılmakta ve hastalıklara karşı iyileştirici güçlere sahip olduğu varsayılmaktadır (Res. 14). Taş ikiye bölünmüştür ve insanlar, bir kişi iki yarının arasında oturduğunda veya yattığında iyileştirici güçlerini kullandığına inanırlar. Bu taşın hemen yukarısında manyetik alanı fazla olan şamanların kurban kesip kanlarını topladıkları oluk taş var. Telefon bu noktada fazla çekmediği dahi söylenir.

9.GÜN BURANA TOWER -BİŞKEK 

BALASAGUN ; Burana Kulesi, Kırgızistan'ın Tokmok şehri yakınlarındaki Karahanlı'ların başşehri olan Balasagun'daki bir kule. İpek yolu üzerinde bulunan Burana kulesi, Karahanlılar döneminde hem minare hem de gözetleme kulesi işlevlerini görmüştür. Seyyahlar için bir rehber, resmi kararların ilanı için iletişim aracı olmuştur.

9. yüzyıl sonlarında inşa edildiğinde yüksekliği 45 metre olan kule, 15. yüzyıldaki depremde 25 metreye düşmüştür.

Yusuf Has Hacip'in memleketidir.

KARAHANLILAR

751 Talas Savaşıyla çekilen Budizm ve İslam arasında çizgi hala varlığını sürdürüyordu. Çünkü batı da Müslüman Samaniler doğuda Budist Karahanlılar vardı. Çizgi Tanrı Dağlarının batısı konumundaydı.950'lerde Samani devletinin gönderdiği heyetler sayesinde Müslüman olmuşlardı. Yerleşik hayata geçmiş ve kentlerde yaşamaya başlamışlardı. 999'da Karahanlılar ordusu hiçbir direnişle karşılaşmadan Buhara'ya girmiş Samani hazinesine el koymuştur. Tipik bir göçebe yaşam tarzı olan yöneticin ailesindeki bütün oğulları mirastan pay aldığı için ,kent hayatına geçince oğullara birer başkent verilmişti ve o dönemde önemli 4 başkent oluşmuştu. Bu durum ilk Müslüman Türk devletini zaafı olmuştu. Karahanlılar o döneme kadar ihmal edilmiş olan güzegahları canlandırmak için kervansaraylar inşa etmişlerdir.Karahanlılar dönemi Samani dönemi kadar kültürel gelişme gösterilmemişti. Büyük gökbilimci,kimyacı,hekim çıkmamıştı.Ama mimari de çok iyilerdi. 

Devlet 1042 yılında hanedan içindeki kavgalar sonucunda Doğu ve Batı Karahanlı devletleri olarak ikiye bölünmüştür. Batı Karahanlı Devleti, 1042-1212 yılları arasında hüküm sürmüş ve ilk başkenti Özkent olan devlet 1212 yılında Harezmşahlar tarafından yıkılmıştır. Önemli merkezleri Balasagun, Talas ve Kaşgar ve ilk hükümdarı Tamgaç Buğra Han olan Doğu Karahanlı Devleti ise 1211 yılında Karahitaylar tarafından yıkılmıştır.

Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi), Kaşgarlı Mahmud'un Divânu Lügati't-Türk (Büyük Türk Sözlüğü), İmam-ı Ebü'l-Fütuh Abdülgafur'un Tarih-i Kaşgar (Kaşgar'ın Tarihi), Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmet ile Edip Ahmet Yükneki'nin Atabet'ül Hakayık (Hakikatlerin Eşiği) adlı eserleri bu dönemin en önemli yapıtlarıdır.

YUSUF HAS HACİP

Yusuf Has Hacib, Türk edebiyatındaki ilk siyasetnameyi yazmıştır.Kutadgu Bilig , Kaşgarlı Mahmut'un eserinden 7 yıl önce tamamlamıştır. Karahanlı hükümdarına bu eseri sunduktan sonra Ulu Has Hacip ünvanını almış Kaşgarda vezir yardımcısı olmuştur.

Yusuf Has Hacib'in en büyük başarısı canlı ama konuşması zor Türkçeyi esnek bir edebiyat dili olarak şekillendirmesi ve düzene sokmasıydı.Firdevsi'nin Şehnamesinden öğrendiği hece veznini ilk defa Türki bir lehçeye uyarlamıştır.

Kutadgu Bilig 4 temel esas üzerine kurulmuştur.Adalet , devlet ,akıl ve kanaat .Bu temel esas hem birbiriyle çatışır hem birbirini tamamlar.Gündoğdu dediği doğrudan doğruya kanun koyucudur.Kılıç ve kalem adamı aynı zamanda bilgindir.Adını güneşten almıştır temsil ettiği adalettir. Dolunay dediği ikbali ve saadeti temsil etmektedir.Daima büyüyüp küçülen aydır o.Ay büyüyüp tam daire aldığında tekrar küçülmeye başlar saadet biter kut elden kaçar onun yerini doldurmak için akıl ve bilgi gerekir.Aklı ve bilgiyi temsil eden Övülmüş vardır.İnsan aklıyla yükselir bilgiyle büyür.Gündoğdu da Övülmüşü vezir yaparak karanlık evini aydınlatır.Uyanmış akibettir.Dünyayı değil ahirete dünya işlerin sonunu hatırlatırken diğer yandan iki dünyayı kazanmanın yollarını tartışır.Temel soru şudur insan bir dağa çekilip sadece ibadet ederek mi ahireti kazanır yoksa halkın içine karışıp yararlı işler yaparak mı ? Gündoğdu Uyanmışa inzivaya çekilmeyi bırakıp halkla birlikte Cuma namazlarını katılması önerisini yapar.Bu aynı zamanda o dönemdeki Tasavvufi anlayışa bir tepkidir. Gel halka faydalı ol yetim, dul ,güçsüz kör ,topallara yardım etmek ,fakirlere para dağıtmak da ibadettir.Uyanmış ise dünya işleri ile uğraşanın ibadet ve ahiret işlerini yerine getiremeyeceğini düşünür.



KAŞGARLI MAHMUT

900 ler itibari ile herkes için açık bir görüş hakimdi ; halifeler Arap , Bağdat'ın kültürünü şekillerindirenler Orta Asya'dan gelen İrani halklar ve gerçek gücü ellerinde tutanlar da Orta Asyalı Türklerdi.

O zamanlarda kırıcı olan şey kimse Türkçe öğrenmekle uğraşmıyordu.Seçkin kimseler asla öğrenmiyordu Arapça ve Farsça onlar için yeterli idi Türkçeyi fakirlerin konuştuğu dil olarak görülüyordu.Kaşgarlı bu kültürel önyargıyı görmüş ve kendi kendine bunu değiştirmek vazifesini üstlenmişti.

Selçuklu Devleti'nin gücü elinde tuttuğu dönem ile Kaşgarlı muhteşem bir fırsat elde etmiş oldu. Kaşgarlı Türklerin bulunduğu bölgeleri gezmiş, ana dili olan Türkçenin bütün lehçelerini yerlerinde öğrenmiş, geleneklerini göreneklerini yakından izlemişti.Kaşgarlının planı halifeyi ve hatta bütün Arapları ve İranlıları Türki dilleri öğrenmenin ve Türki kültürlerle haşır neşir olmaya başlamanın vaktinin geldiğini ikna etmekti. İçinde kelimelerin , deyimlerin , şiirlerin , halk irfanın özlü sözlerinin de bulunduğu Türkçe- Arapça lügat yazacaktı. Buna ilaveten Türki boyların ve bu boyların adetlerinin küçük resimlerini sunacak hatta bir dünya haritası koyarak okurların her bir grubun nerede yaşadığını görmelerini sağlayacaktı. Dîvânü lugāti’t-Türk 1077 de 5 yıllık eserini Bağdat'ta tamamlamıştı.Kitabın girişinde şöyle yazmaktaydı ''Esirgeyen, koruyan Allah'ın adıyla Tanrı'nın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları, Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır. Onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.''

Kaşgarlı'nın şeması bugün Japonya'yı gösteren dünyanın en eski haritası olarak ünlenmiştir. (Cabarka) Karahanlıların asıl başkenti Balasagun'un etrafında dönüyormuş gibi bir harita tasviri vardı.Eserinde İslamdan önceki mirastan önemli eser olan 12 hayvanlı takvim yer alıyordu. Selçuklular o zaman Hicri Takvim kullansa da iki asır sonra moğollar 12 hayvanlı takvimi tekrar kullanmaya devam etmişlerdir.



Kitabın tek yazması olan nüsha, bugün İstanbul'daki Millet Yazma Eser Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir.

BALBAL KÜLTÜRÜ 

Orta Asya Türklerinde, Şamanlık dininin geçerliliğini yaygın olarak koruduğu dönemde, ölen savaşçıların kurgan denilen mezarlarının etrafına dikilmiş, savaşçının öldürdüğü düşmanları ve bu kişilerin öbür dünyada onun hizmetçileri olacağına inanılacağını simgeleyen, genellikle bir taş parçasının üzerine yontulmuş, bir elinde kılıç, figürlerinden oluşan heykellere verilen ad. Bu taşların sayısının fazlalığı ölen kişinin sağ iken; gücünün, cesaretinin, kahramanlığının da simgesidir. İslam öncesi dönemde yaygın olan balballar, İslam dininin kabulünden sonra yerini mezar taşlarına bırakmıştır. Orhun Yazıtlarında balbal adına rastlanılmaktadır.

İskit balbalları, daha sonra Kuman balbalları, genellikle yukarı kaldırılmış sağ elinde içki boynuzu tutan bir savaşçıyı tasvir eder . Birçoğu ayrıca savaşçının kemerine asılı bir kılıç veya hançer gösterir.Yüzleri güneye dönüktür.

10.GÜN KAZAKİSTAN/ ALMATI

Batı otobüs terminalinin içinden bilet alınıyor.Büyük otobüslerin kalktığı yerden kalkıyor.


KAZAKİSTAN 


NÜFUS = 20 MİLYON

BASKENT = ASTANA / ESKİ BAŞKENT ALMATİ

CUMHURBAŞKANI = KASIM CÖMERT TOKAYEV 

PARA BİRİMİ = TENGE

TARİHİ ;

Kazakistan Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altın Ordu gibi devletlerin merkez üssü; Kıpçak, Oğuz, Karluk gibi Türk boylarının beşiği olmuştur.

"Kazak" adı Kazakların göçebe kültürünü yansıtan bir Eski Türkçe sözcük olan "gezinmek" anlamına gelir.Farsça olan son eki -stan ise "arazi" veya "yer" anlamına gelir, böylece Kazakistan sözcüğü tam anlamıyla "gezginlerin ülkesi" olarak çevrilebilir.

Bugünkü Kazakistan toprakları tarih boyunca birçok kabile ve kavmin geçiş bölgesi olmuştur. Bu sahanın Kazaklarla anılmaya başlanması ise oldukça geç sayılabilecek bir dönemdedir. Türklerin 11. yüzyıldan itibaren batıya doğru yayılmasından sonra Orta Asya’da kalanlar yaklaşık bir buçuk asır süren Moğol hâkimiyeti altında kalmış, ardından Timur Devleti etrafında birleşmişler, ancak onun ölümü üzerine meydana gelen siyasî istikrarsızlık sebebiyle dağılmışlardır. 

Kazak boyları ve bu coğrafyada tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan irili ufaklı yapılanmalar, yüzyıllar boyunca önce Moğolların ardından Rusların ve Çin’in baskılarına maruz kalmış, siyasi bakımdan uzun süreli bir istikrar dönemi söz konusu olmamıştır. Nitekim Çarlık Rusyası 18. yüzyılda tüm bölgeyi hakimiyeti altına almıştır. Rus Çarı I. Nikola, 22 Haziran 1854’te bir ferman çıkararak bütün Kazak topraklarının hâkimiyet altına alındığını ve artık Kazakların Rus kanunlarına tâbi olduğunu ilân etmişse de bazı boy beyleri Rus hâkimiyetini reddederek Ruslarla mücadeleyi sürdürmüşlerdir.

Ruslar, Kazakistan’ı tamamen idareleri altına aldıktan sonra burada büyük bir asimilasyon siyaseti uygulamıştır. Camiler kapatılarak halkın ibadet hürriyeti engellenmiş, Müslüman toplumun ateistleşmesi için katılımın zorunlu olduğu konferanslar tertip edilmiş, ateizm okullarda ders olarak okutulmuştur. Sovyet rejimi bununla da yetinmeyerek Türk lehçeleri arasındaki farklılıkları arttırarak her bir lehçeyi ayrı bir dil şekline sokmaya çalışmış, Kiril alfabesi kabul ettirilmiş, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra eğitim ve bilim dili olarak Rusça kullanılmaya başlanmıştır. Öte yandan millî kültürü aksettirecek edebî eserler yasaklanmıştır.

19. yüzyıl boyunca yaklaşık 400.000 Rus, Kazakistan'a göç etmiş olup, 20. yüzyılın ilk otuz yılında ortalama bir milyon Slav, Alman, Yahudi ve başka uluslardan yerleşimciler bölgeye göç etmiştir.

25 Ekim 1990'da Kazakistan, Sovyetler Birliği içinde bulunan bir cumhuriyet olarak kendi topraklarındaki egemenliğini ilan etti. Ağustos 1991'de Moskova'da yapılan darbe girişiminin ardından Kazakistan, 16 Aralık 1991'de bağımsızlığını ilan ederek bağımsızlığını ilan eden son Sovyet cumhuriyeti oldu

1997'de hükûmet, Kazakistan'ın başkentini Almatı'dan başkent Astana'ya taşıdı.


GEZİ PLANI ; 


*Almati de sokaklarda sigara içmek yasak.

*Almatı elmaların şehri anlamındadır.Elmanın anavatanıdır.

* Almati Ulusal müze de Altın Elbiseli Adam görebilirisin.







1.GÜN 

ALMATİ MERKEZ CAMİ

                                                KÖK PAZAR 

                                                       ↓

PANFİLOV PARK

                                                       ↓

NAVAT RESTAURANT


2.GÜN 

KOLSAİ GÖLÜ TURU 

TARY COFFEE

KAİNDY GÖLÜ TURU 

CHARYN CANYON TURU


Extra Gezmek İsterseniz ; 

Oş - Süleyman Dağı 

Kutsal sayılan bu dağ “Taht-ı Süleyman” veya “Süleyman'ın Kutsal Dağı” adlarıyla da anılıyor. Tarihi İpek Yolu’nda bulunuyor olması önemini daha da arttırıyor. 

Süleyman Dağı'ndaki taşlar, çeşmeler ve mağaraların her birinin kutsal olduğuna inanılır. Her biriyle ilgili efsaneler anlatılır. Dağda, birbirlerine patikalarla bağlı 17 ibadet mekanı bulunuyor.

Mağaralardan damlayan sular, Hazreti Süleyman'ın gözyaşlarını temsil ediyor.

Mağara duvarlarında tarih öncesinden kalma resimlere rastlanır. İnsan, hayvan figürleri ve geometrik şekiller bunlardan bazıları.

UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde de yer alan dağ, inanç turizmi merkezi olarak her mevsim ziyaret ediliyor.

Efsaneye göre, Süleyman Dağı’na gelen hastalar şifa bulur, ömürleri de uzarmış. Süleyman Dağı’ndaki bazı noktalarla ilgili değişik inanışlar var. “Bel Taşka” denilen yerin bel ya da böbrek rahatsızlığı olanlara, “Kol Taş” denilen yerin kolları ağrıyanlara, “Beşik Ene” bölgesinin de çocuğu olmayan kadınlara şifa verdiğine inanılırmış

Ala- Kul Lake 

Kol - Tor Lake 

Center of ' Salburun ' 


2 Mayıs 2024 Perşembe

FAS GEZİ REHBERİ ( ÖN HAZIRLIK )

Mayıs 02, 2024 0 Comments

FAS 


NÜFUS = 37 MİLYON

BASKENT = RABAT 

BAŞBAKAN = AZİZ AHNUŞ KRAL = 6.MUHAMMED

PARA BİRİMİ = FAS DİRHEM (MAD)


TARİHİ ; 

Fas’ın bilinen en eski yerleşimcileri olan Berberîlerin M.Ö. 3. binyıldan beri burada oldukları kabul edilmektedir.Tüm kuzey Afrika’yı hakimiyeti altına alan Kartaca İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Fenikelilerle birlikte Akdeniz kültürünün etkisi altına giren Fas coğrafyası M.S. 40’tan itibaren yaklaşık dört asır Roma İmparatorluğu’nun, 5. yüzyıldan itibaren de Vandallar, Vizigotlar ve Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kalmıştır.

Girilmesi güç dağlık alanlarda çoğunlukla tahkim edilmiş köylerde yaşayan Berberîler Fas nüfusunun 1/3 kadarını oluştururlar. VII. yüzyıl sonlarından başlayarak müslüman Arap kuvvetlerinin akınlarına uğrayan Fas, VIII. yüzyıl başlarında Mûsâ b. Nusayr kumandasındaki müslümanlar tarafından fethedildi. Yerli halkı oluşturan Berberîler’in İslâmiyet’i kabulü ile bölge bir müslüman ülkesi haline geldi. Daha sonra özellikle Berberî asıllı Murâbıt ve Muvahhid sülâlelerinin hükümranlıkları döneminde İslâmiyet ülkenin güneyindeki geniş bölgelere yayıldı.Bugün nüfusun % 65 kadarını daha çok ovalarda, tarım alanlarında ve özellikle şehirlerde toplanmış Arapça konuşan, ancak aslında büyük bir kısmı Araplaşmış Berberîler’den oluşan insanlar meydana getirir. Ülkenin resmî dili Arapça’dır. Nüfusun hemen tamamı (% 99,95’i) Sünnî müslüman olup çoğunluğu Mâlikî mezhebindendir. Ülkede çoğu Katolik olmak üzere 43.000 kadar da hıristiyan vardır; Mûsevîler ise çok küçük bir azınlık oluştururlar.

8. ve 9. yüzyıllarda İdrisîlerin hakimiyet kurduğu Fas coğrafyası daha sonra Haricîler, Fatımîler ve Endülüs Emevîlerinin nüfuz mücadelelerine sahne olmuştur. İdrisî Hanedanı'nın kurucusu olan İdris ibn Abdallah, ülkenin Bağdat'taki Abbasi halifeleriyle ve Endülüs Emevîleriyle olan bağını kopardı ve yollarını ayırdı. İdrisîler Fes şehrini alıp, bu şehri başkent haline getirdiler ve Fas bir bilim kültür merkezi ve bölgesel bir güç haline geldi. İdrisîler'in ardından Arap göçmenler Fas'taki politik güçlerini yitirdiler. Berberîler yönetimleri şekillendirmeye başladılar ve yeniden ülkenin hakim gücü haline geldiler. Fas, bu Berberî yönetimleri zamanında belki de tarihteki en parlak dönemini yaşadı KARAVİYYİN ÜNİVERSİTESİ 

11. yüzyılın ortalarından itibaren, Fas’ın yanı sıra Cezayir’in batısı ve Güney İspanya’yı da kontrol altına alan Murabıtlar, yaklaşık bir asır ülkeyi yönetmiştir.En parlak döneminde Tunus’tan Atlas Okyanusu’na, Nijer Nehrinden İspanya’da Ebro nehrine kadar olan topraklara hakim olmuşlar. Marakeşi başkenti olarak kullanmışlardır. Endülüs yoluyla gelen Malîkî Mezhebinin tanınmış âlimleri Fas’ta etkisini hissettirmeye başladı. Daha sonra bölgede hâkimiyet kuran Murabıtlar zamanında dînî, siyasî ve ilmî amaçlarla tesis edilen ribatların çoğaldığı, gittikçe yayılan Malîkî Mezhebi’nin devletin resmi mezhebi halini aldığı ve Mağrîb’de ilk olarak tasavvufi hareketlerin ortaya çıktığı görülmektedir.

12yy Muvahhidler de yine bir asır kadar Fas ve civarında hüküm sürmüştür. Görece huzur ve sükunetin sağlandığı bu iki yüzyıllık dönemde ülkenin kalkınma ve gelişmesi noktasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. İbn Tûmert 1121 yılında Mehdiliğini ilan ederek Murabıtlar Devleti’ne karşı harekete geçmiş ve bu tarih devletin kuruluşu olarak kabul edilmiştir. Marakeş merkezli İber Yarımadasına hakim olan son büyük İslam devleti olmuştur. KUTUBİYE CAMİ 

13yy-15yy Merini Hanedanlığı . Başkent Fes olarak kullanmışlardır. EBU İNANİYE MEDRESESİ 

16. ve 17.yy Saadiler Dönemi (1576 da 3.Murad döneminde Osmanlı himayesine girmiştir.1603 yılına kadar Osmanlı hakimiyeti altında kalmıştır.) BİN YUSUF MEDRESESİ 

19. yüzyılın ortalarından itibaren Fransa, İspanya ve İngiltere, hatta zaman zaman Almanya arasında büyük bir nüfuz mücadelesine sahne olan Fas, 1912’de imzalanan antlaşmalarla bir kısmı Fransa’nın bir kısmı İspanya’nın himayesi altında kalacak şekilde sömürgeleştirilmiştir. Kıta ülkelerinin aksine yüzyıllar boyunca bağımsız kalmayı başaran Fas’ta bu gelişmeye rağmen özellikle kırsal alanlarda sömürge yönetimleri tanınmamış ve ciddi bir direniş gösterilmiştir. 

Fas’ta bir taraftan Fransa ve İspanya sömürgesi devam ederken, bir taraftan da geleneksel sultanlık yönetimi varlığı sürdürmüştür. 1927 yılında başa geçen V. Muhammed döneminde bağımsızlık hareketleri baş göstermiş, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bu süreç daha da hızlanmıştır. 

Fransa’nın hâkimiyetinden kurtularak bağımsızlığını kazandığı 1956 yılında, güneyde Dirâ‘ vadisi ile sınırlanan ve esas itibariyle Atlas ülkeleri olarak bilinen coğrafî bölgenin sınırları içinde kalan 458.730 km2 bir alanı kaplıyordu. İspanyollar’ın 1976’da Batı Sahrâ’dan çekilmeleri üzerine bu eski sömürge toprakları önce Fas ve Moritanya arasında paylaşılmış, fakat 1979’da Moritanya kendi payına düşen kesimi terkedince 252.120 km2’lik yer kaplayan bütün Batı Sahrâ Fas tarafından ilhak edilmiş ve bu suretle ülkenin yüzölçümü yaklaşık 1/3 oranında artarak 710.850 km2’ye çıkmıştır.

Argan ağaçları Fas'a özgü, endemik bitkilerdir. Besleyici, kozmetik ve çok sayıda tıbbi özellikleri için değerli olan Argan yağı bu ağacın meyvesinden sağlanır.

Hikmet-nâme’de Berber ülkesinin sahibinin Calut kavmi olduğu, o kavmi Talut’un helak ettiği ifade edilmişti .

Ol mülküñ ehli durur kavm-ı Câlût

Kim ol kavmı helâk eyledi Tâlût 


 - Havaalanında hat alabilirsin merkezde de aynı.10 euro Orange İnternet Hat alabilirsin.

- Dolardan çok euro geçiyor merkezden paranı çevir.

- Yemek , market pahalı yanında atıştırmalık getirebilirsin . Yemekler 70-150 dirhem arası ( iki kişi 400tl)

- CMT otobüs firması , ONCF tren için bilet ama online bilet alınmıyor.İlk günden satış ofislerinden bilet kestirebilirsin. Trende koltuk numarası yok hızlı olmak lazım.

- Cuma resmi tatil .

- Casablancaya gitmesen de olur . Eğer Casablancaya inersen havaalanından direk trenle aktarma ile Marakeşe geçebilirsin. Gare Casa Voyageurs durağında inip,aktarmalı bir trenle Marakeş’e devam edeceksin.

- Marakeş tren istasyonundan eski şehre varmak için taksiyle kişi başı 20 dirhemden fazla vermeyin

- Geceleri çok soğuk olan bir ülke dikkatli ol.

- Mutlaka pazarlık yap . 600 dirhemlik kıyafet 150 dirhem kınayı 20 dirheme alabilirsin.

- Taksiler genelde taksi metrelerini açmadıkları için öncesinde pazarlık yapmayı ihmal etmeyin. Hatta gideceğiniz yerin mesafesini önceden öğrenin ki sadece 3 -5 km diye yolun uzun olmadığını belirtin. Fazla fiyat çekmeye yüzleri olmasın.

Ayrıca şehir içi ulaşımlarınız için Roby ve Careem uygulamaları ile ulaşım sağlayabilirsiniz.

-Tajin , Kuskus , Zaalouk , Shebakia (tatlı portakal çiçeği özü ile yapılıyor buralarda meşhur) dene , badem ezmeli briwat , hindistan cevizli ghriba tatlı çeşitlerini dene  , Bisara ve Harira çorba dene

- Djellaba isimli kaftanları yerli halk giyiyor kapşonlu. Etrafta büyücü Harry Potter gibi gezenler görürsen şaşırma 

-Otobüse binmeden önce bavullarınız içinde bavul başına 5DH’e bilet almanız ve bavulları teslim etmeniz gerektiğini hatırlatırız.

- Deri ürünler Fes'te pahalı pazarlık ile Şafşavandan alabilirisin.

- Dünyada sadece bir aile tarafından üretilen ve yalnızca dokuma tezgahında kullanılan çölde kaktüsten elde edilen bir ip çeşidi ''Sabra ipi '' sırrını ise kimse bilmiyor. 

- Fatımanın eli çok yaygın . Güç, bereket, sabır, çoğalma gibi insanlığın manevi ihtiyaçlarına kucak açan bir semboldür.



1.GÜN ; MARAKEŞ (12.000)

BAHİA PALACE 448 TL 

↓ 14 DK YÜRÜME 

SAADİAN TOMB 

↓ 14 DK YÜRÜME 

KUTUBİYE CAMİ ( ÖĞLE NAMAZI ) 

↓ 17 DK YÜRÜME 

LE JARDİN SECRET 640 TL 

Dar El Bacha 

↓ 5 DK YÜRÜME 

BİN YUSUF MEDRESESİ 320 TL 

MEDİNA OF MARAKEŞ

- PORTAKAL SUYU İÇ

- RAS EL HANOUT BAHARAT 50 GR AL 

- DOĞAL DUDAK TİNTİ AL 

- TATLILARDAN DENE

* Yılan oynatıcılar ve maymunla dans edenlerin fotoğrafını çekmek isterseniz sizden para istiyorlar. 15-20 Dirhem vermeniz yeterli olacaktır.

*Adındaki Fnaa yani “Faniler”in ne anlama geldiği tam bilinmese de bu meydanda eskiden idamlar yapıldığı için meydanın “Kıyametler Meydanı” ya da “Ölülerin Buluştuğu Yer” olarak da adlandırılmasından geldiği söylenmekte.

*117 numara temiz ve taze 

*Babouche (ayakkabı) Souk, Chouari (halı) Souk, El-Attarine (perfüm ve baharat) Souk and the Cherratine (deri) Souk çarşı isimleri. En bilinen çarşı olan Souk Semmarine ✔️


BAHİA PALACE 

Bahia Sarayı, 1894 yılında Sultan I. Moulay Hasan'ın Sadrazamı Si Moussa tarafından yaptırılmıştır. Sadrazam ve ailesi için lüks bir konut olması amaçlanmıştı.Bahia Sarayı'nın adı   Arapça'da "parlaklık" anlamına geliyor. Vezir Musa eşi Behia Hanım için burayı yaptırıyor ve buraya onun ismini veriyor. Zeminleri mermer ve zellij çinilerle kaplıdır .Bu muhteşem çiniler aslında kainatın bir düzen içinde yaratan Allahı hatırlatmak için yapılmıştır.

Bahia sarayı,  iş ve idari amaçlar için Salon gibi farklı odalara bölünmüştür; eşleri için eşit büyüklükte 4 oda, yani 4 eşin hepsi eşit statüdedir; 24 cariyesinin barındığı 12 odası (1 odada 2 cariye) ve yemek odası bulunan mahalle; Abu'nun oğulları ve kızlarının öğretmenleri tarafından eğitim gördüğü ve günde 5 vakit namaz kılmak için camiye dönüştürülen Okul; ve Abu'nun pencereli yazlık odasının ve kış için penceresiz daha küçük bir odasının yanı sıra kendi özel yemek odasının bulunduğu kendi odası.

İlk girildiğinde Küçük Riad Özel misafirlerin ağırlandığı uzun masaların kurulup divan toplantıların yapıldığı yer. Toplantı odasınındaki tavandaki ahşap işlemeleri göz kamaştırıyor. Küçük Riaddan çıkıldığında 4 odalı 4 eşine özel odalar karşılıyor başhatun Behia Hatunun kapı işlemesi ise daha görkemli yapılmış. Buradan da büyük avluya çıkıyor Cariyelerin yaşadığı alan. En sonda ise güzel bir bahçeye çıkıyor bir tarafta hafızlık eğitiminin verildiği medrese diğer tarafta 5 vakit namaz kıldıkları cami ve ortada dinlenip çay içtikleri alan bulunuyor. Medrese içinde küçük bir havuz dikkatimizi çekiyor. Hafızlık yapan öğrenciler ezberleyeceği sayfayı tahta bloklara yazar ezberi geçtikten sonra bu havuzlarda tahtaları yıkayıp yeni güne yeni ezberle başlarlardı.

Burası daha sonra Fransız generalinin ikematgahı olmuş.Fas'ın bağımsızlığından sonra saray, Kral II. Hasan yönetimindeki Fas Kültür Bakanlığı'na devredilmeden önce Kral V. Muhammed'in kraliyet ikametgahı olarak yeniden kullanılmış ve bu da burayı turistik bir cazibe merkezine dönüştürmüştür. 

SAADİAN TOMB

Saadian  Mezarları,  16. yüzyılda Saadian hanedanının üçüncü hükümdarı Sultan Ahmed el-Mansur tarafından yaptırılmıştır. Mezarlar padişahın atalarını onurlandırmak için inşa edilmiş ve onun gücünün ve zenginliğinin görkemli bir göstergesi olacak şekilde tasarlanmıştı. Türbeler, 1557 yılında inşa edilen ve Fas'ın en eski camilerinden biri olan Kasbah Camii'nde bulunmaktadır.Kompleks, lüks dekorasyonu ve özenli iç tasarımı nedeniyle birçok sanat tarihçisi tarafından Saadian döneminde Fas mimarisinin en yüksek noktası olarak kabul ediliyor.


Saadian Mezarlarının bugünkü genel düzeni. Doğudaki bina, merkezi bir kare oda, Lalla Mas'uda Odası (1) ve Büyük Oda olarak adlandırılan daha büyük dikdörtgen bir mezar odasından (2) oluşan eski türbedir. Her iki yanında iki sundurma bulunmaktadır. Batıdaki daha büyük yapı (solda) Mihrap Odası (3), On İki Sütunlu Oda (4) ve Üç Nişli Odadan (5) oluşmaktadır. Bu yapıların arasında diğer mezarlarla dolu bahçeler bulunmaktadır (6). Günümüzde ziyaretçiler batıdan dar bir geçitle girmektedir (7).

12 sütunlu Oda; Bu, Ahmed el-Mansur'un büyük türbe odasıdır ve genel olarak kompleksin en önemli noktası olarak kabul edilen nekropolün tamamındaki en zengin şekilde dekore edilmiş odadır. On İki Sütunlu Oda'nın planı Elhamra'daki rawda türbesinin planına benzer.

Doğu türbesi:

Muhammed el-Şeyh (ö. 1557): Wattasid hanedanını yendikten sonra birleşik bir Fas'ı yöneten ilk Saadian padişahı .

Abdullah el-Ghalib (ö. 1574): Muhammed el-Şeyh'in oğlu ikinci padişah, Wadi Al-Laban'da Osmanlılarla savaştı .

I. Abdülmelik (doğrulanmadı, ö. 1578): Muhammed el-Şeyh'in oğlu dördüncü padişah, Alcácer Quibir Muharebesi'nde Portekizlilerle savaştı .

Lalla Mas'uda (ö. 1591): Siyasi figür, Ahmed el-Mansur'un annesi.

Batı türbesi:

Ahmed el-Mansur (ö. 1603): Beşinci padişah, en uzun süre hüküm süren Saadian, Muhammed eş-Şeyh'in oğlu, Songhai İmparatorluğu'nu yendi ve Timbuktu Paşalığı'nı oluşturarak güneye doğru genişledi .

Lalla Aisha as-Shabaniyya (ö. 1623): Ahmed el-Mansur'un karısı ve Moulay Zidan'ın annesi.

Moulay Zidan (ö. 1627): Veraset savaşının büyük bölümünde (1603-1627) Marakeş'in hükümdarı Ahmed el-Mansur'un oğlu.

Abdülmelik II (ö. 1631): Veraset savaşından sonra birleşik Saadian diyarının ilk hükümdarı, Moulay Zidan'ın oğlu.

Muhammed el-Şeyh el-Sağhir (ö. 1655): veraset savaşından sonra en uzun süre hüküm süren padişah, Moulay Zidan'ın oğlu.

Mihrap Odası (Batı türbesine bağlı):

Moulay el-Yezid ( ö. 1792): On dokuzuncu Alevi padişahı, III. Muhammed'in oğlu .

KUTUBİYE CAMİ 

Cami, 1147 yılında Muvahhidler döneminde Abdülmü'min tarafından inşa edilmiştir. Kutubiyye Camii ile alakalı iki ilginç detay var. Cami XII. yüzyılda inşa ediliyor fakat yapımı bittikten sonra kıblesinin yanlış olduğu tayin ediliyor. Yaklaşık 50 yıl sonra hemen yanına yeniden başka bir cami yapılıyor ve yıllarca bu yeni cami ile eski cami yan yana duruyor. Aradan uzun yıllar geçiyor ve kıblesi yanlış tayin edilen cami yıkılıyor; yeni yapılan cami ise günümüze kadar ulaşıyor. Eski caminin ufak tefek yıkıntıları hala Kutubiyye Camii’nin yanında görülebiliyor ve Faslılar bu hikâyeyi dilden dile anlatıyorlar. Camiyi özel kılan ve daha da ilginç olan ikinci detay ise şöyle; rivayete göre caminin kare olan minaresinin içine merdiven yerine rampa bir yol inşa ediliyor. Müezzinler ezan okumak için şerefeye çıkmak istediklerinde rampayı çıkmanın yaya olarak zor olduğunu düşündüklerinden minareye at üstünde tırmanıyorlar. Minaresine atla çıkan müezzinler Kutubiyye Camii’ni bizim için çok özel bir hale getiriyorlar. Belki de ezanı bile at üstünde okuyorlardır; kim bilir.

Minarenin her yüzünde değişik süslemeler bulunmakta ve bunlar stuko kabartma geçmeler, boya ile yapılmış çiçek resimleri ve çini şeritleri gibi çeşitlilikler göstermektedir. Adını kitapçı dükkânlarından veya yakınındaki kitapçılar çarşısından dolayı Mescidü’l-Kütübiyyîn veya Mescidü’l-Kütübiyye adının verildiği söylenir.

Fas’taki câmilerde Mescidi Nebevideki ilk safta olmanın ehemmeiyeti için uzunlamasına bir camidir. İlk saflarda namaz kılmanın önemi de bilindiğinden minber ilk safları inkıtaya uğratmayacak bir biçimde tasarlanıp ve konumlandırılmıştır. Genellikle ahşaptan, dokuz veya on bir basamaklı olarak yapılan minberler tekerlekli olarak dizayn edilmiştir. Mihrabın sağındaki bir odada bulunan minber sadece Cuma ve Bayram namazında tekerleklerle hareket ettirilerek yerinden çıkarılır ve hutbeden sonra tekrar yerine itilir

Mâlikîlikte  herhangi bir miktardaki bir suya necaset düştüğünde eğer suyun rengi, tadı ve kokusu değişmez ise bu su ile abdest alınabilir.Bu hususta Mâlikî mezhebi diğer üç mezhebe göre daha rahattır. Suyu, havuzun yanında bulunan maşrapalar ile ya da ellerini havuzun içine daldırmak suretiyle alıp, abdest almaktadırlar. Su vücuttan ayrılmakla müstamel olur. Yani abdest alınan ya da abdest uzuvlarından damlayan su böyledir.Bu su Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre temiz ancak temizleyici değildir. Mâlikî mezhebi ise bu suyu hem temiz hem de temizleyici kabul eder. Fas Câmilerinde avlu ortasındaki abdest havuzundan ellerini daldırdıkları su ile abdest alan insanların yüzleri ve kollarından havuza damlayan sulara pek de dikkat etmemeleri anlaşılır bir durumdur.

Fas camilerinde gördüğümüz farklı bir uygulama da camilerde, direklerin ya da duvarların diplerinde irili ufaklı taşların bulunmasıdır. İlk gördüğümüzde varlığına mana veremediğimiz bu taşları cemaatin teyemmüm için kullandığına şahit olduğumuzda bu taşların teyemmüm taşları olduğunu anladık. Bu taşları sadece camilerde değil, otogar ve havalimanı mescidlerinde de görmek mümkündür

BİN YUSUF MEDRESESİ

Medrese Bin Yusuf, adını şehri ve nüfuzunu önemli ölçüde genişleten Murabıt padişahı Ali ibn Yusuf'tan (hükümdarlığı 1106-1142) almıştır. Saadian Sultanı Abdullah el-Ghalib (1557-1574) tarafından yeniden inşa edildi. Dönemin Mağrip'teki en büyük İslam medresesi ve geniş çapta Saadian ve Fas mimarisinin zirvesi olarak kabul ediliyor. 800'den fazla öğrenciyi ağırlayabiliyordu. 


2.GÜN 

JARDİN MAJORELLE  1.000 TL (Online bilet al )

↓ 24 DK YÜRÜME 
*Argan Yağı 

Sidi Muhammed Ben Slimane el Jazouli ( İmam Cezuli ) 

JARDİN MAJORELLE 

Fransız Oryantalist sanatçı Jacques Majorelle tarafından 1923'ten başlayarak neredeyse kırk yıl boyunca geliştirilen ve 1930'larda Fransız mimar Paul Sinoir tarafından tasarlanan Kübist bir villaya sahiptir. Mülk, 1923'ten 1950'lerdeki boşanmalarına kadar sanatçının ve eşinin ikametgahı olarak kullanılmıştır. 1980'lerde mülk, onu restore etmek için çalışan moda tasarımcıları Yves Saint-Laurent ve Pierre Bergé tarafından satın alınmıştır. Günümüzde bahçe ve villa kompleksi halka açık olarak Berberi Müzesi'ne ve 2017'de açılan Yves Saint Laurent Müzesi'ne ev sahipliği yapmaktadır.

Genç ve hevesli bir ressam olan Jacques Majorelle, 1917 civarında havası nemsiz olan ülkeye ciddi hasatalığının iyileşmesi için Fas'a gönderildi. Kazablanka'da kısa bir süre kaldıktan sonra Marakeş'e gitti ve birçok çağdaşı gibi orada bulduğu canlı renklere ve sokak yaşamına aşık oldu. Kuzey Afrika ve Akdeniz'i dolaştıktan sonra sonunda Marakeş'e kalıcı olarak yerleşmeye karar verdi. Majorelle yaşamı boyunca ünlü bir Oryantalist ressam olarak ün kazandı. Marakeş çevresinde ve Berberi yakma evlerinde gördüğü renkli çinilerden ilham alan koyu kobalt mavisinin özel tonu, bahçede ve bahçedeki binalarda yaygın olarak kullanılmış ve Majorelle Mavisi olarak onun adını almıştır.Majorelle, ölümünden önce kendi adını taşıyan rengin de patentini almıştır. Bahçenin işletilmesinin maliyetli olduğunu gören Majorelle 1947'de bakım masraflarını karşılamak için giriş ücreti almak kaydıyla bahçeyi halka açtı. Zaman zaman büyüyen bahçeyi finanse etmek için arazi parsellerini sattı. 1950'lerde boşandıktan sonra Majorelle evi ve araziyi satmak zorunda kaldı. Bundan sonra bahçe bakımsız kaldı ve bakıma muhtaç hale geldi. Bahçe ve villa, 1980'lerde moda tasarımcıları Yves Saint-Laurent ve Pierre Bergé tarafından restore edilerek kurtarıldı. Çift, Yves Saint Laurent 2008 yılında ölene kadar bahçenin sahibi olarak kaldılar. Yves Saint Laurent 2008'de öldükten sonra külleri Majorelle Bahçesi'ne dağıltıldı.

İMAM CEZULİ 

Aslen Cezûle kabilesine mensup bir Berberî olmakla birlikte seyyid olduğu kabul edilen Cezûlî, Fas’ta bugün Karaviyyîn Camii’nin yanında bulunan Medresetü’s-saffârîn’de dil ve din ilimlerini tahsil etti. Mekke, Medine ve Kudüs’e gitti. Kırk yıl sonra Fas’a döndü. Bugün Kazablanka şehrinin yakınlarında küçük bir kasaba olan Aynülfıtr’da (Azemmûr) bulunan Benî Amgār Zâviyesi şeyhi Ebû Abdullah Muhammed eş-Şerîf vasıtasıyla Şâzeliyye tarikatına girdi. Meşhur virdi Delâʾilü’l-ḫayrât’ı bu yıllarda tertip etti. Daha sonra on dört yıl süren bir inzivâ hayatı yaşadı. Halvetten çıktıktan sonra yerleştiği Asfi’de çevresinde 10.000’in üzerinde mürid toplandı. Müridlerinin hızla artmasından endişe eden Sûs bölgesi valisi tarafından isyana sebep olabileceği gerekçesiyle Asfi’den sürüldü. Birçok müridiyle birlikte Şeyâzıme bölgesine giderek Efûgāl köyüne yerleşti. 16 Rebîülevvel 870’te (6 Kasım 1465) sabah namazını kılarken secdede vefat etti ve burada yaptırmış olduğu camiye defnedildi. Cezûlî’nin siyasî otorite tarafından zehirletilerek öldürülmüş olması kuvvetle muhtemeldir.

Delâʾil’i sadece Cezûliyye veya Şâzeliyye mensupları değil diğer tarikat mensupları, hatta bir tarikata bağlı olmayan müslümanlar dahi faziletine inanarak düzenli bir biçimde okumuşlardır. Önsözünde, salavatı belli zamanlarda düzenli bir şekilde okuyanların çok sevap kazanacakları, Hz. Peygamber’in şefaatine nâil olacakları, günahlarının affedileceği, kötü huyları terkedip iyi huylar edinecekleri, maddî ihtiyaçlarının karşılanacağı ve dünya işlerinin düzeleceği belirtilmiştir. Bu salavatı düzenlemiş olması sebebiyle Cezûlî’nin kabrinin misk gibi koktuğuna inanılır.

Delâʾil’in yazılış sebebini anlatan bir menkıbeye göre keramet sahibi bir kız çocuğu, Cezûlî’ye bu mertebeye Hz. Peygamber’e salavat okuyarak ulaştığını söylemiş, ancak onun ısrarına rağmen bu salavatın metnini kendisine söylemeyip belli salavatların içinde bulunduğunu ifade etmiş, bunun üzerine Cezûlî bütün meşhur salavatları derleyip kıza göstermiş, kız da söz konusu salavatın bu derlemede birkaç defa geçtiğini bildirmiştir. Diğer bir menkıbeye göre ise Cezûlî’nin bu eseri yazmasına keramet sahibi olan hanımı sebep olmuştur.


3.4.5 GÜN ; SAHRA ÇÖLÜ TURU + OURZAZATE TURU 7000TL FES DÖNÜŞLÜ 

1954 yılında çekilen Ali Baba ve Kırk Haramiler, 1965 yapımı Arabistanlı Lawrence, 1997 yılında vizyona giren Kundun, 1999 yapımı Asterix, yayınlandığı yıl büyük ses getiren ve ikincisinin çekimlerinin hazırlıklarına şu günlerde başlanan Gladyatör, oyun uyarlaması olan ve 2012 yılında vizyonda kendisine yer bulan Prince of Percia, dünyanın en iyi dizileri arasında gösterilen Game of Thrones’un bazı sahneleri burada çekilmiş. Tabii, sadece bu yapımlar değil, adını sayamayacağımız onlarca yapımın çekim noktası Aid Benhaddou. Atlas Corporation Film Stüdyoları Ben Hur, Asteriks, Spy Game, Babel, The Physician, Kleopatra, Atlantis, Alexandre, Prince of Persia, Kingdom of Heaven, Game of Thrones vb. filmlerin dekorları var.

ARABİSTANLI LAWRENCE

NİL'İN MÜCEVHERİ

1985'te gösterime giren popüler macera filminin yıldızları Michael Douglas, Kathleen Turner ve Danny DeVito'dur. Ünlü bir sahne, ana karakterlerin F-16 Savaş Uçağıyla kaçmaya çalışmasını gösteriyor. Çekim yeri ünlü surlarla çevrili köydü. Sadece bu da değil, Atlas Corporation Stüdyolarını gezerseniz F-16 Savaş Uçağını da görebilirsiniz.

MUMYA

Ürkütücü ve heyecan verici 1999 yapımı Mumya filminin başrollerinde Brendan Fraser ve Rachel Weisz yer alıyor. Film Mısır'da geçmesine rağmen çekimlerin çoğu aslında Fas'ta gerçekleşti. Ait Ben Haddou, Erfoud, Ouarzazate ve Marakeş'le birlikte ünlü çekim yerlerinden biriydi.

GLADYATÖR

Ridley Scott filmi 2000 yılında gösterime girdi ve başrollerde Russell Crowe ve Joaquin Phoenix vardı. Ouarzazate ve Ait Ben Haddou bu ünlü film için çok önemli çekim yerleriydi.

GAME OF THRONES

HBO'nun Game of Thrones dizisi 2011'den 2019'a kadar inanılmaz derecede popüler bir yayın yaptı. Dizi, ilgi çekici hikayeleriyle olduğu kadar sinematik güzelliğiyle de tanınıyor. Ve Ait Ben Haddou'nun antik güzelliği, Köleler Körfezi'ndeki büyük Yunkai şehri olarak gösterinin hayranları tarafından oldukça tanınabilir.

6.GÜN ; FES ( 5.000 TL)

JNAN SBİL 

↓ 9 DK YÜRÜME 

BAB BOUJLOUD 

CAFE CLOCK ( DEVE BURGER ) 
EBU İNANİYE MEDRESESİ

↓ 12 DK YÜRÜME 

MAUSOLEUM OF MOULAY İDRİSS 2 
AL ATTARİNE MADRASA 
KARAVİYYİN ÜNİVERSİTESİ

↓ 5 DK YÜRÜME 

CHOUARA TANNERY

JNAN SBİL

Renkli çeşmelerle süslenen Jnan Sbil Bahçeleri, 3000’den fazla türün olduğu bitki popülasyonuna sahiptir. Endülüs, Meksika ve Bambu Bahçeleri’nin olduğu alt bölümlere ayrılmıştır. Bahçeler aslında geçmişte birbiriyle bağlantılı surlar arasında kalan bir bölümdür. Halka açık olmayan ve yalnızca kraliyet elitlerinin vakit geçirebildiği bir alan iken şu an kamusallaşmıştır.

EBU İNANİYE MEDRESESİ

Medrese, 1351-1356 yılları arasında Berber emiri Ebu İnan Faris tarafından yaptırılmıştır. Medresenin asıl adı ise Taliatü Fas’tır. Ebu İnaniye, Meriniler mimarisinin en önemli örneklerinden biridir. Medrese, Kur’an-ı Kerim eğitimi vermek ve ibadet yapmak amacıyla inşa edilmiştir. Medreseyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise ibadet bölümünün cami görünümünde olmasıdır. Yapının diğer özelliklerinden biri ise Fas’ta minaresi bulunan tek medrese olmasıdır. Açık avlulu, tek katlı bir plan şeması sergileyen medrese avluya Endülüslerde gördüğümüz at nalı kemeler ile açılmaktadır. dikdörtgen formdaki avlunun merkezinde ise bir havuza yer verilmiştir.

Binanın büyüklüğü ve ihtişamı nedeniyle inşaat projesinin oldukça pahalı olduğu biliniyordu. Padişahın, gergin inşaat amirleri tarafından kendisine sunulan inşaatın tüm maliyetini görünce hesap defterini yırtıp nehre attığını ve şöyle dediğini iddia eder: "Göze hoş gelene değer biçilmez ‘’

Ayrıca Bou Inania Medresesi'nin karşısında , cadde cephesinde ünlü ancak tam olarak anlaşılmayan bir hidrolik saatin yer aldığı Dar al-Magana bulunmaktadır . Saatin sembolik ve pratik önemi, doğru namaz vakitlerini belirlemek için kullanılmasında yatıyordu ve sistem, caminin muvakkit'i (zaman denetleyicisi) tarafından denetleniyordu.

MAUSOLEUM OF MOULAY İDRİSS 2 

Fas'ı 807'den 828'e kadar yöneten ve Fes şehrinin ana kurucusu olarak kabul edilen II. İdris'in  mezarını içerir . 791'de doğan II. İdris , I. İdris'in oğlu ve halefiydi . I. İdris, mağlup Şii yanlısı isyancıları desteklediği için Fakh Savaşı'ndan sonra Abbasi kontrolündeki bölgeden kaçtı.I. İdrîs, Hz. Ali soyundan geliyor olmasının kendisine kazandırmış olduğu itibar sayesinde Mağrîb’de davasını anlatmak ve insanları etrafına toplamak maksadıyla Berberî kabilelerin liderleriyle görüşmeler yaparak kısa zamanda ilgi odağı haline gelmeyi başardı. İdrîsîler, Şiîlerin tarihte kurdukları ilk hanedan olmuştur. İslamiyet’in Mağrîb’ül Aksa bölgesinin dört bir tarafına yayılması hususunda gayret gösteren ilk müstakil devlet olan İdrîsîler Devleti’nin kurulmasında, berberî Evrebe kabilesinin de büyük bir çaba sarf ettiğini söylemek mümkündür. İdrîsîler, İslam dininin Mağrîb bölgesinin birçok yerine yayılmasında etkin rol oynadılar. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in soyundan geliyor olmaları birbirlerine düşman kesilen kabilelerin birleşmelerinde ve Hâricîlerin yıkıcı faaliyetlerine karşı halktan destek görmelerine son derece etkili bir faktör oldu.

Kısa bir süre sonra 791 yılında, oğlu İdris'in (II) doğmasından hemen önce öldü. II. İdris'in 803 yılında resmen hükümdarlık görevini devralmasının ardından, yeni İdris devletinin otoritesini önemli ölçüde genişletti .Yeni Arap göçmenlerin yardımıyla Berberi müttefiklerinden bağımsızlığını kazandı ve İdrisi kontrolünü bugünkü Fas'ın çoğunu ve doğu Cezayir'in bazı kısımlarını kapsayacak şekilde genişletti. 859 yılında Karaviyyin Camii ve Üniversitesi gibi kurumların kurulmasıyla prestij kazandı. Fes şehrinin koruyucu azizi olarak kabul edildi ve türbesi Fas'ın en kutsal yerlerinden biri. Zaouia Moulay İdris'in türbesi, Moulay İsmail'in yaşadığı dönemde Alevi adı verilen mimari üslup kullanılarak inşa edilmiştir

AL ATTARİNE MADRASA

Merini sultanı II. Osman Ebu Said (h. 1310-1331) tarafından 1323-5 yıllarında yaptırılmıştır . Medrese adını baharat ve parfüm pazarı olan Souk al-Attarine'den almaktadır. 
Medresede dikkat çeken orjinal haliyle duran bronz avizedir . 14yy dan günümüze kadar gelmiştir. 

KARAVİYYİN ÜNİVERSİTESİ

Ne Harvard ne Oxford Dünyanın ilk üniversitesi bir kadının kurduğu üniversite. 
Dünyanın kesintisiz eğitim veren en eski üniversitesi olma özelliğini taşıyan Karaviyyin Üniversitesi bin yılı aşkın süredir Fas’ta eğitim hayatına devam ediyor.Üniversiteye kayıt olabilmek için mutlaka Kur’an-ı Kerim hafızı olmak gerek ayrıca Arap Dili ve İslami ilimleri içeren bir takım eski ‘metinlere’ vakıf olmak gerek.
Karaviyyin Üniversitesi'nde eğitim, İslami dini ve hukuki bilimler üzerinde yoğunlaşmakta, Klasik Arapça dilbilgisi/dilbilimi ve Maliki Şeriatı üzerinde durulmakta, ancak öğrencilere İslami olmayan konularda da dersler verilmektedir. Öğretim hala geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Üniversiteye Fas'ın her yerinden ve Müslüman Batı Afrika'dan öğrenciler katılmakta, bazıları da yurtdışından gelmektedir. Kadınlar ilk kez 1940'larda kuruma kabul edilmiştir.
Tunuslu ilim aşığı Fatima el-Fihri tarafından 859 yılında yaptırılan üniversite Fas’ın eski başkentlerinden Fes’in ilk yerleşim merkezi olan "Medine"de yer alıyor.Endülüs’ten Mağrib bölgesine göç eden kişilerin sayısı arttıkça Fas’ın Fes kentindeki iki cami nüfusu kaldıramamaya başlamıştı. Tunus’un Kayrevan şehrinden Fes’e yerleşmiş olan âlim Ebu Abdullah el-Fihri vafat etmesiyle mirası ile kızı Fâtıma bu sorunu çözmek üzere 859 yılında İslâm dünyasındaki en önemli eğitim merkezlerinden birisi olacak okulu olan Karaviyyîn Camii’ni inşa ettirdi.
Karaviyyin, zamanına göre yüksek teknoloji teçhizatları olan, astronomi aletleri, usturlaplar, güneş, kum ve su saatleri ile yüksek bir donanıma sahipti.
Fâtıma el Fihriyye'nin yaşadığı dönemde çoğunlukla cami olarak kullanılan yapı, Fas’ın Fâtımî hâkimiyetine girmesiyle birlikte cuma hutbelerinin okunduğu cami oldu.Bir hâkimiyet alâmeti olan cuma hutbeleriyle birlikte, caminin statüsü oldukça yükseldi. Cami birçok âlimin toplandığı ve önemli tartışmaların yapıldığı bir merkeze dönüştü.
Kütüphanesi son dönemde restore edilmiştir ve Mayıs 2016 da tekrar açılmıştır. Kütüphanenin koleksiyonunda 4000'in üzerinde el yazması bulunmaktadır. Bunların içinde 9. yüzyıldan kalma Kuran ve daha öncesi yıllarda yazılmış hadisler koleksiyonunu da bulunmaktadır. Cami de faal haldedir Kuzey Afrika'nın en büyük camilerinden birisidir.
Karaviyyin Üniversitesi tarihte önemli alimlere de ev sahipliği yapmıştır. Filozoflardan İbn Haldun, İbn Rüşd ve İbn Bace, tıp alimlerinden İbn Meymun, coğrafyacı Muhammed İdrisi, mutasavvıflardan İbn Hazm ve Abdüsselâm bin Meşîş gibi birçok isim üniversitenin mezunları yahut hocaları arasındadır.

CHOUARA TANNERY

1000 yıllık eski geleneksel yöntemlerle tabaklama yapan bir tabakhane.
Hayvan derileri canlıyken esnek ve yumuşaktır. Yüzülmüş deri ise bir süre sonra kokuşur veya kuruyup kırılganlaşır. Tabaklama işlemi, deriye 
canlıyken sahip olduğu dayanıklılık ve yumuşaklığı kazandırır. İlk insanlar, 
deriyi dumana tutma, yağlama veya tuzlama yoluyla korurdu.İlk tabaklamanın, tarım ve hayvancılığın başladığı Pakistan ve Urfa’da M.Ö. 7000’lerde yapıldığı sanılmaktadır. M.Ö. 2500’lerden itibaren Sümerler, kil tabletlerde deri tabaklamanın reçetelerini vermiştir. Sümer dilinde, deri tabaklayıcısı “ASGAB”dır. O dönemde 8 işyerinden birinin deri atölyesi olduğu tabletlerde yazılıdır. Tabaklama atölyelerinin, kötü kokular nedeniyle şehir dışına çıkarıldığı tabletlerde anlatılmaktadır. Kil tabletlerde, su yılanı dahil olmak üzere hemen her hayvanın derisinin tabaklandığı yazar.

Deri tabaklama işlemi ; 1 hafta havuzda bekletiliyor 1 hafta boya işlemi 1 hafta da kurutma işlemi en az 3 hafta süren bir tabaklama işlemi vardır.
1.Önce yeni yüzülmüş deri, tuzlu suya atılarak bozulması önlenir. Eğer deri ıslak geldiyse 1 gün tuzlu suda bekletiliyor kuru geldiyse 2 gün. 
2.Kılların kolayca kazınması için deri kireçli suda 1 hafta bekletiliyor. Kıllardan temizlenen deri 2 gün kurumaya alınıyor. Kireç deriyi yumuşatmak ve sinirlerin daha rahat kalkmasını sağlıyor. Bunu da inek idrarı ile sağlıyorlar. 
3. Yumuşayan deriler tamburda yıkanıyor . İşlenebilir yumuşaklığa ulaşabilmesi için güvercin gübresinin olduğu havuza bırakılıyor. 
Gübredeki enzimler istenmeyen proteinleri 
parçalayarak uzaklaştırıyor. Tabaklama işlemi derinin fiberleri arasında kimyasal bağlar 
oluşturuyor. Bu bağlar sayesinde deri esnek, dayanıklı ve uzun ömürlü oluyor.
4.Boyama işlemine geçiliyor .Boyalar kimyasal değil meşe ağacının kabuğundan kırmızı/pembe renk elde ediliyor. 
5. En son kurtulmaya bırakılan deriler işlenmeye hazır hale geliyor. 

7.GÜN ; FES - ŞAFSAVAN 5000

“Fas’ın Mavi İncisi” olarak anılan Şafşavan’ın adının ilginç bir hikayesi var. Sırtını dayadığı Rif Dağları’nın dik tepeleri bir keçinin boynuzlarına benzediği için şehre “çift boynuz” anlamına gelen Chefchaouen (Şafşavan) denilmiş

Şafşavan’ın mavi boyalı bir şehir olması hakkında birçok rivayet var. İlk inanış şehri maviye boyamak, zamanında İspanyol Musevilerinin buraya gelip başlatmış oldukları bir gelenek. Musevilikte mavi kutsal bir renk sayılıyor. Kutsal kitapta geçen “kıyafetlerinize mavi iplikler takın” ifadesi nedeniyle insanlar maviyi hayatlarına katmış çünkü mavinin Tanrı’yı ve cenneti sembolize ettiğine inanılıyormuş. Bu inanışla insanlar maviyi sadece kıyafetlerinde kullanmakla kalmamış, evlerini ve sokaklarını da maviye boyamış. Diğer bir inanış ise mavi rengin sivrisinekleri kovduğu, bu nedenle evlerin kapılarında, pencere pervazlarında kullanıldığı da diğer rivayetler arasında. Başka bir inanışa göre de bazı yerel insanlara göre mavi rengin sıcak havalarda evlerini serin tuttuğu yönünde. Kimi yerel insanlar da mavi rengin yatıştırıcı ve mutluluk veren bir yönü olduğu ve bu yüzden etrafı mavi boyama geleneği olduğu şeklinde ama Şafşavan’ın kesin olarak neden maviye boyandığı bilinmiyor.


DARB LİMON 

↓ 5 DK YÜRÜME 

PLAZA UTA AL HAMMAN 

↓ 11 DK YÜRÜME 

RAS EL MA 

↓ 14 DK YÜRÜME 

BOUZAFER MOSQUE 


8.GÜN ; ŞAFSAVAN - TANCA / ŞAFSAVAN - RABAT 1500

EN SON YAZIM

KIRGIZİSTAN / KAZAKİSTAN GEZİ REHBERİ (ÖN HAZIRLIK )

Follow Us @marifetliparmaklr